Makale
‘İki gelecek arasında’
“...Türkiye’deki bütün darbeler, son teÅŸebbüs hariç, belli bir hedef doÄŸrultusunda yapılmıştır. 15 Temmuz’un ana hedefi ise Türkiye’nin parçalanmasıydı ki bu hareket FETÖ ile baÅŸlayıp onunla biten bir iÅŸgal hareketi deÄŸildir. Hareket baÅŸta ABD olmak üzere, NATO çıkışlı diÄŸer Avrupa ülkelerinin de destek verdiÄŸi bir konsorsiyumun eseridir. Zaten darbe giriÅŸimiyle baÅŸ gösteren ‘’megakriz’’de bizi en çok endiÅŸelendiren, krizin bu küresel niteliÄŸidir. Bu açıdan sözkonusu kalkışma, Türkiye’nin darbeler tarihi içerisindeki en trajik hamle olarak kaydedilecektir muhtemelen ...’’
ÃœMRAN dergisinin 15 Temmuz darbe/iÅŸgal giriÅŸimi hakkındaki yorumlarından bir kesit... Kahir ekseriyetimizin de söyleyegeldiÄŸi bu yorumu, dikkate deÄŸer kılan tavrıysa; bir “konsorsiyum”la karşı karşıya olduÄŸumuzu ifade etmesi... Konsorsiyum, daha çok uluslararası ticarette kullanılan bir terim, çok çeÅŸitli sanayi kollarındaki farklı giriÅŸimleri, bankaları, finans kuruluÅŸlarını, ulaÅŸtırma, lojistik, yatırım, sigorta ÅŸirketlerini, birbirine hem yatay olarak bağımlı, hem de bir üst çatı koordinasyonu altında tutan, çevrimin adı... En geniÅŸ anlamıyla tahkim edilmiÅŸ, komplike bir ticaret birliÄŸi... Dolayısıyla bizim FETÖ namıyla ülke çapında ve daha çok güvenlik bazında mücadele ettiÄŸimiz ÅŸebeke, çok daha büyük, küresel bir konsorsiyumun alt ofislerinden birisi...
Bunu böyle ifade ederken FETÖ ile mücadeleyi önemsizleÅŸtirme handikapına da düşmeden, dikkatimizi her halükarda, megakrizi yöneten küresel zihne çevirmek zorundayız. OrtadoÄŸu’da Suriye kriziyle birlikte giderek açığa çıkan ve Musul meselesiyle birlikte artık örtbas edecek yanı da kalmayan ÅŸu mesele... ‘’Türkiye karşıtlığı’’ hadisesini çok iyi okumamız gerekiyor... ÇoÄŸu kez ‘’Tayyip ErdoÄŸan karşıtlığı’’ ile iç içe sunulan bu metaforu, sadece güncel olana bakarak kestiremeyiz. Bunun hangi tarihi maya üzerinden kabararak bugüne taÅŸtığını bilmeden, kavgalarımız günlük polemikler olarak sönüp gidecektir... Batı’nın nazarında “Åžark Meselesi” olarak ifade edilen ÅŸey, Osmanlı’nın varlığıydı, özellikle Avrupa içindeki kısmıyla Osmanlı/Rumeli jeopolitiÄŸi, atılması, çıkartılması gereken, kabul edilmez bir unsurdu. Nitekim, 1878 Berlin Kongresiyle birlikte hayata geçirilen ‘’Åžark Meselesi’’, Osmanlı’nın infilakı ve paylaşılması anlamını taşıyordu... O günün Osmanlısı hangi negatif algıları çaÄŸrıştırıyorsa, bugünün Türkiyesi de geçirdiÄŸi tüm demokratik dönüşümlere raÄŸmen, benzeri negatif algıların paratoneri durumundadır...
“Paratoner Ãœlke” olarak Türkiye, kendisinden ibaret deÄŸildir. Bu dün de böyleydi bugün de böyle. Batının ‘’Åžark Meselesi’’ kompleksini teÅŸrih masasına yatırdığınızda, Osmanlı fobisinin hemen altında yatan ‘’Ä°slam karşıtlığı’’ refleksine çekmek istiyorum dikkatlerinizi... Aslında Åžark Meselesini kışkırtan olgunun Osmanlı’dan çok öncelere gittiÄŸi gerçeÄŸiyle karşılaÅŸtıracaktır bu bizi... 1492’de Endülüs Müslümanlarına reva görülen büyük soykırım ‘’rekonquista’’, Ä°spanya’da 7 yüzyıl boyunca birikmiÅŸ Arap ve Ä°slam nefretinin sonucuydu.
711’de Ä°ber yarımadasına çıkan Komutan Tarık’ın, gemilerini yakan tayfalarıyla birlikte düğmesine basılmış bir ‘’Kutsal Ä°ttifak’’tan bahsediyoruz aslında, bugünkü Suriye/Irak/Filistin meselelerinden bahsederken... Yıllar ve dönemler içinde isim deÄŸiÅŸtirdi: Endülüs dönemindeki Kutsal Ä°ttifak, 1492’den itibaren Åžark Meselesi’ne, 1878’den itibarense Avrupa’ya Uyum baÅŸlığına döndü. 1990’larda Büyük OrtadoÄŸu Projesi adı altında yönetildi... Neticede, ülkelerin ismi ve coÄŸrafi sınırlar deÄŸiÅŸse de, halkların kaderi deÄŸiÅŸmedi... Ä°slam karşıtı konsorsiyum, kendini her çaÄŸda yenileyerek ve çoÄŸaltarak yürüyüşüne devam ediyor...
***
Bizler burada ‘’iki geleceÄŸi’’ birden düşünerek hazırlık kurabilmeliyiz. Birisi küresel manada maruz kaldığımız soy ve bilinç kırımı hakkında kurulacak müdafamızdır. DiÄŸeri ise lokal anlamda karşı karşıya kaldığımız güvenlik sorunlarıyla baÅŸ edebilmek...
Ãœmran Dergisi, “aydınların sorumluluÄŸu”ndan bahsetmiÅŸ. Ä°ki geleceÄŸin dikkatli bir harmonide yürüyebilmesi icap ediyor. Ama son tahlilde maruz kaldığımız iç güvenlik sorunu aynı zamanda varoluÅŸ/olamayış içeriÄŸine evrildiÄŸi için, küresel manada modern dünyanın dikte ettiÄŸi düşünsel basıncı maalesef ki ıskalıyoruz. Ä°slam; düşünce, sanat ve ahlak teklifi olarak kendini yeterince ifade edemiyor, sürekli savunma ve mücadele sathında kıstırılıyor. Siyaset, askeri güç ve ekonomide kuvvetli olursak gerisini hallederiz derken, gerisine sıra bir türlü gelmiyor...
Henüz yorum yapılmamış.